Tour Sırası #3: Aydaki Adam

Sıcak olsun, uyuşukluk olsun, ailemle geçirdiğim zaman olsun, istediğim sıklıkla yazdırmıyor. Kusura bakmayın.



Mesaj açık: Peloton bugün aya çıkıyor. Ay benzetmesinin sebebi de fotoğraftan belli oluyordur. Mübalağa yapıyorum tabi ama, bisikletçilerin çekeceği eziyet en çok mübalağaya el veriyor. Kısaca, Tour tarihinin en yaman ve en efsanevi tırmanışlarından Mont-Ventoux; bugün bizleri şenlendirecek, yarışçılara epey acı çektirecek. Sadece bu da değil. Sinema tarihinin en efsane insanlarından Walter Sobchek'in şurada belirttiği gibi, peloton azapla dolu bir dünyaya doğru gidecek yarından itibaren. Neden yaman? Neden efsane? Neden azap? Hepsini kısaca cevaplayacağız.

Öncelikle, Mont-Ventoux'ya bir arka plan verelim. Peloton ve yarış nereden geldi, nereye gidebilir bir bakalım: Sarı mayo, en yakın rakibine iki buçuk dakika farkla Chris Froome'da. Froome, pelotonun açık ara en sağlam tırmanışçısı. Bütün yıl girdiği önemli yarışlarda aldığı en kötü sonuç ikincilik ve bu tek mağlubiyeti aldığı yarışçı, Nibali, Fransa'daki rakipleri arasında değil. Ama ortalık günlük güneşlik de sayılmaz: Froome sezon boyu gücünü ve formunu yükseltirken, takımının form çizgisi giderek aşağıyı gösteriyor. Tırmanıştaki en önemli yardımcısı Porte giderek düşüyor, Kennaugh kaza yaptı, Kiryienka yarış dışında, Lopez ve Siutsou yarışmaya gelmemiş gibiler. Diğer takım arkadaşları düz yol için buradalar ve Ventoux'da işe yaramaları mucize. Ayrıca, takıma daha çok tecrübe gerekiyor ve benim bu sorunu anlatmak için başka bir paragrafa daha ihtiyacım var. Devam edelim.

Ventoux'dan önce yapılan geçiş etaplarının en önemsizlerinden biri gibi gözüken, 13. etap, Froome ve takımı Sky için kayıp günü oldu. Oysa, iki gün önce Britanyalı'nın zamana karşıda kazandığı zaman sayesinde işler tıkırındaydı. Uğursuz 13'ün işaretlediği günün sonu pek hoş olmadı. Hagen ve Thomas sakatlanınca düz yol ekibinde tek kişi kalan Froome, günün son 30 kilometresini yalnız geçirdi. O mesafede Contador ve çakal domestiklerinin atağı, sarı mayoya bir dakika kaybettirdi. Dört dakikaya yaklaşan önemli avantaj, iki buçuk dakika civarında güdük kaldı. Peki, aradaki farkın tam olarak anlamı ne?

Aslında tablo vahim değil, ama durum daha çok psikolojik. Dört dakika fark demek, iki tırmanış etabında kötü bir gün geçirdikten sonra bile yarışın lideri olabilmek demektir. Oysa iki buçuk dakika, daha çok baskı anlamına geliyor. Sky'ın içine düşeceği bir felaket, sarı mayoyu herkese daha yakın hale getirebilir. Dolayısıyla, Contador ve, elbette, pelotonun kalanı saldırı için çok daha hevesli olacak. Bir benzetmeyle, basketbolda son saniyelere girerken, dört sayı önde olmakla iki sayı önde olmak arasındaki farka benziyor da diyebilirim. Dört sayı öndeyken iki hücumda sayı yedikten sonra bile galibiyetten bir basket uzakta kalabilirsiniz.Öbür taraftan, iki sayı fark, önde olmaktan çok kovalanmak anlamına gelir, ki kovalanmak çok da hoş bir şey değildir.

Hele de rakip sayısı bir değil, dört ise. Bugün saldıracağını günlerdir söyleyen dört takım, Froome'u sarsmak için bütün gücüyle vuracak: Zaman kazanarak bitirdiği etap sonrası bile "Alpleri bekleyin," diyen Contador ve Saxobank, İspanyol'a en büyük yardımı getiren genel klasman ikincisi Mollema'lı Belkin, lideri Valverde'yi düz yolda kaybeden yaralı Movistar ve Tour'u karıştırma göreviyle Fransa'ya geldiğini açıkça bildiren Garmin'in lideri Dan Martin. Bu takımların hepsinde farklı tecrübelerde ve yeteneklerde güçlü tırmanışçılar mevcut. İşbirliği yapmaları Sky için felaket anlamına gelebilir. Ne demişler, zirvede hayat zor.

Zorluk demişken, efsane zirve Ventoux'nun yapısını anlatalım. İkinci yılına yeni giren taze bisiklet izleyiciliğim sebebiyle daha Mont-Ventoux'yu izleyemedim. Ama eldeki bilgiler şimdiden pek çok şeyi anlatıyor. Bisiklet sporunun takıma dayanan yapısı rüzgara karşı avantaj sağlamak amaçıdır ve bu zirveyle ilgili "ilginç" bir zorluk var: Pek çok tırmanışın aksine oldukça rüzgarlı. O kadar ki, ismi Fransızca rüzgarlı kelimesinden (venteux) geliyor. Zamanında soğuğun çilesinden korunmak için zirvenin ormanları kurban edilmiş. Bunun çilesini çekmek de çıplak topraklar etrafında, rüzgar altında pedal çeviren bisikletçilere kalmış. Yani %9-10 civarında seyreden eğimle ve bu sırada 1700 metre artan irtifayla boğuşmanız yetmiyor, bacaklarınız rüzgara da hazır olmalı. Sadece sizin hazır olmanız da yetmeyebilir, takım arkadaşlarınız da bir süre yanınızda durabilmeli. Mont-Ventoux, kendisi gibi, özel bir şampiyon arıyor kendine.

Gelelim, Mont-Ventoux'nun mirasına... Şimdiye kadar okuduklarınız, zirvenin neden efsane olduğuyla ilgili pek çok sebep gösteriyor. Ama 1967 Tour'unda yaşanan bir olay, bunların hepsinin önünde. O dönemin başarılı pedallarından İngiliz Tom Simpson, son nefesini Mont-Ventoux'ya tırmanmaya çalışırken vermiş. Sıcağın şiddetini ve tırmanışın sertliğini kaldıramayan vücudu, Tom Simpson'ı yarı yolda bırakmış. Yarışçının anısına Ventoux'ya bir anıt dikilmiş ve olay, pelotonun cesaretinin ve Tour'un acımasızlığının bir işareti olarak hafızalara kazınmış. Ventoux'yu kazanmanın sadece yarışla ilgili değil, sporun tarihiyle ilgili bir anlamı ve anısı var. Hele de bu zirvede kazanan ilk Britanyalı olmanın anlamı bambaşka olacaktır. Rüzgarlı zirve, sadece şampiyonluğu değil, unutulmazlığı da vaat ediyor.

Bütün bunların üstüne, bu eziyetle dolu tablonun bir zincirin ilk halkası olduğunu söylemek lazım. Peloton yarın Mont-Ventoux eziyetine sabır çektikten sonra, bir gün dinlenecek. Sonra, "azap dolu o dünyaya" girecek. Dinlenme gününden sonra, orta dağlık bir etap var. Hemen ardından, tırmanış zamana karşısı geliyor ve iş iyice ciddiye biniyor: Tour tarihinin imzalarından Alp-d'Huez, iki kez çıkılacak ve ikincide zirve finişi görevi görecek. Sonra beş sağlam tırmanışla dolu bir gün gelecek ve ardından peloton, Paris tatili kazanmak için son bir zirve bitişi sınavına girecek.

Şimdilik en önemli soru şu: Yarın aya ilk pedal basan adam kim olacak? O her kim olacaksa, kendisi için epey büyük bir adım atacak.

Coldplay sarı rengi hakkındaki şu meşhur şarkısını çoğunuz biliyordur. Bilmeyenler için birkaç satırla ufak bir özetini yapalım:

Look at the stars
Look how they shine for you
And everything you do
They're all yellow.

Sagan ve Cannondale dün bu şarkının "Green" versiyonunu bütün pelotona ve bizlere tam 110 km boyunca dinletti. Hep aldığı desteğin azlığından dem vurulurdu Peter Sagan'ın. Cannondale, iki yıla yakındır dillendirilen bu eleştirilerin hepsini tek etapla yere çarptı. Bu uzun ve hummalı çalışmanın tek sebebi vardı: Peter Sagan'ın birkaç gündür giydiği yeşil mayoyu orada tutmak. Peki, işler nasıl oldu bu noktaya geldi? Yeşil mayonun kaderi nasıl oldu da bu bir tek etaba böylesine düğümlendi? 2013 Tour'un halen yarım da olsa sonu ufukta gözükmeye başlayan yeşil mayo hikayesini için okumaya devam edin.

Aslında hikayenin başladığı an, ASO'nun 2013 Tour parkurunu açıklamasıyla gelmişti. Pescheux yönetimindeki ekip, Tour'un 100. kez yapılmasının şerefine çok sert bir parkuru yarışa uygun görmüştü. Sert tırmanış etaplarından önce gelen "düz" etaplar bile sprint trenleri ve liderleri için pek "düz" ve kolay sayılmazdı. Yarışla ilgili aşağı yukarı tüm öngörüler Sagan'ın bu parkurdan avantaj çıkaracağını söylüyordu. Biraz şans, biraz şanssızlık ve biraz da taktikle, Sagan avantajdan çok daha fazlasını çıkardı: Son etap hariç kalan üç düz etap öncesinde, 2013 yeşilinin tescilli sahibi olmaması için hiçbir sebep kalmadı.

Korsika'da başlayan yeşil mayo ve Tour mücadelesinin ilk etabı, Orica - GreenEdge otobüsü ve ASO'nun skandal finiş kararıyla bir katliama dönüştü. İlk etaptan sarı mayo ve bol bol puan bekleyen en önemli üç sprinterin üçü de ya bisikletinin ya da kazaların azizliğiyle yolda kaldı. Sarı mayo ve en önemli puanlar Marcel Kittel'e, geriye kalanlar da rekabetin daha sonraki evresinde önemi kalmayacak isimlere gitti. Kısacası, Cavendish ve Greipel için en uygun etaplardan biri hiçbir kazanç getirmeden geçmişte kaldı. Onlar için tek olumlu taraf, Sagan'ın kazada kalıp bu fırsattan yararlanamamış olmasıydı.
Ama sonraki etaplar da sorunlar çıkmadı değil: En önemli sorun, giderek artan tırmanış sayısı ve zorluğuydu.  Ne Cavendish ne de Greipel dördüncü seviye üstü tırmanışları alabilecek bacaklara sahip değildi. Sprint takımları da yokuş alan tırmanışçılardan değil, düz yolda hız yapan rulörlerden oluşuyordu. Jan Bakelants'ın kazanıp sarı mayoyu devraldığı ikinci etapta bu faktörün etkisi açıkça gözüktü. Sagan ve ekibi önde sprint kovalarken, Cavendish ve Greipel arkada etabı bitirmeyi başarmak için pedal basıyordu. Bu kez de tek teselli Sagan'ın etabı birinci değil ikinci bitirmiş olmasıydı.
Sprinterlerin belalısı haline gelen Korsika adasındaki son etap da bir önceki orta seviye dağlıktı. Yani Manx Missile ve pelotonun Alman gorili yine pek yarışıyor denemezdi. Sadece etabı bitireceklerdi. İkisinin de şansı yine biraz olsun yanındaydı. Sagan yine birinci değil ikinci olmuştu. Ama ikinciye de hatırı sayılır bir puan veriliyordu ve ikilinin iki etaptır bitişlerden çıkardığı puan sayısı bir bile değildi. Şansları, felakete dönüşüyor gibiydi. Slovakyalı Tourminator yavaş yavaş farkı açmaya başlıyordu. Greipel'le Cavendish acilen bir hamle yapmak zorundaydı, yoksa genç adam, 23 yaşında üst üste ikinci kez yeşil mayoya doğru pedallamaktaydı.
Sonraki iki etap, iki isimden gelen iki etap zaferiyle sonlandı. Önce İngiliz, sonra Alman sprinter takım trenlerinin tam manasıyla ortalığı kırıp geçirdiği iki etap sonuyla rahat rahat sprint bitişini kazandı. Ama birbirlerinin önünü de kesmişlerdi. İçlerinden birini yeşil mayo için çok iddialı hale getirebilecek 90 puan, 45'er puan olarak ikisine dağılıp Sagan'ın ekmeğine yağ sürmüştü.  Yine,  başka küçük bir sorun vardı: Sagan her iki etapta da podyumda kalmış, yine çok önemli puanları hanesine yazdırıp açtığı farkı korumuştu. Yeşil mayo, etap kazananlara verilen mayo değil, etapları en önde bitirip en çok puanları toplayana verilen mayoydu. Ve Sagan, daha etap kazanamamış olsa da etapları önde bitirme konusunda pelotondaki en yetkin isim olduğunu dört farklı etapta göstermişti. Daha hiç etap zaferi alamamıştı ama kaza yaptığı ilk etap ve takım zamana karşısı olarak yapılan dördüncü etap hariç her etabı podyumda bitirmişti.
Bugün koşulacak tırmanış etabı öncesi, yeşil mayo için büyük avantaj sağlama fırsatı Montpeiller'den Albi'ye doğru seyreden yedinci etaptı. Art arda dizilmiş orta seviye tırmanışlar, sprint takımlarını dağıtabilirdi ve onlar dağıldığı zaman, Sagan sprint konusunda rakipsizdi. Cannondale bu fırsatı çok iyi gördü ve çok iyi kullandı. 205 km'lik etabın 110 km'sinde önde Cannondale'in yemyeşil trenini tempoyu arttırırken gördük. Lotto Belisol ve OPQS trenleri iki dakika geride yokuşu geçmek için çırpınırken, Cannondale geçen seneki Sky'ı hatırlatan bir disiplin ve istikrarla farkı arttırdı ve 30 km kala geridekilerin pes etmesiyle "oyunu" kazandı. Geriye etabı kazanmak kalmıştı. Son kilometreye Sagan dahil üç yarışçıyla girerek pillerinin her şeye yettiğini ispatladılar. Yeşiller, büyük hedefine ulaşmıştı. Günün sonunda, Sagan 65 puanla sprint puanlarında "full çekerken" Cavendish ve Greipel koca bir hiçle takım otobüslerine dönüyordu.
Sonuç? Peter Sagan, 94 puanla yeşil mayo klasmanının açık ara lideri. Bugün ve yarın koşulacak tırmanış etaplarını treniyle ve yeteneğiyle en az yorularak geçecek sprinter. Ayrıca hala koşulacak dört düz etabı kazanmaması ya da yine podyumda bitirmemesi için hiçbir sebep yok. Cavendish ve Greipel ya rakiplerinin başına gelecek bir felaket için dua edecek ya da kalan düz etaplarda tulum çıkaracak. Her iki ihtimalde de yeşil mayoyu kazanma şansları bugünkünden çok da fazla değil.

İlk yazı için baştaki dört etapta olanları madde madde değerlendireceğiz:

- İlk günle girelim. Ana haber bültenlerine bile çıktı. Avustralyalı takım Orica-Greenedge'in otobüsü sona 10 km kala bitişi tıkadı. Yarış bitişi üç dakika içinde iki kez değişti, ortalık yangın yerine döndü. Pelotonda selesinin üstünde kalan adam gibi tek sprinter, genç Marcel Kittel, etabı kazanarak sarı mayoyla podyuma çıktı. Sonraki etapta Korsika'nın ufak ama sarp tırmanışlarına ve zikzaklı yollarına dayanamayıp mayoyu kaptırsa da Alman yarışçı için unutulmaz iki gün olduğu kesin.

- Pelotonda ilk etabı kıçı yere değmeden bitiren çok az isim olduğu için sakatlar da bol. En ciddi sakatlık, Omega Pharma - QuickStep'in zamana karşı motoru Tony Martin'de. Beyin sarsıntısı geçirdi. Ama Alman teknolojisi gerçekten dayanıklı, adam çok dirayetli çıktı. Hala yarışıyor. Sky da parkurun düz kısımlarında en güvendiği isim olan Geraint Thomas'ı kazalara kurban verdi. Galli'nin kalçasında ciddi bir sakatlık var. Pelvisindeki sakatlık yüzünden bisiklet üstündeki konumunu bulmakta zorlanıyor. Sanırım o da hemşehrisi Oburiks'in kazanına düşmüş. Üç etaptır bir şekilde dayanıyor. Bunlar dışında kaza yüzünden ciddi sakatlık yok ama pek çok yarışçının ufak sıkıntıları var. Astana'nın tecrübeli isimlerinden, Fuglsang'ın güvendiği Kazaklar'dan Kashechkin midesindeki bir sorun yüzünden yarıştan çekildi. Etkisi ileride hissedilebilir. 

- Sakatlıklardan gelelim ikinci etaba. Genel parkurun sertliğine yakışır biçimde mesaj verdiğini yazmıştım ikinci günün. O mesaj alınmıştır sanırım. Sagan hariç ne kadar sprinter varsa gezinti temposunda zor geldi bitişe. Etap ve sarı mayo Radioshack'li Jan Bakelants'a gitti. Kendisi sadece hülleciydi tabi mayo için. Yine de pelotondaki sempatik ve çalışkan bir karakterin sarı mayo aldığını görmek güzeldi.

- Sonraki gün daha da ilginçti. Radioshack, kendilerini iki senedir pek ciddiye almayan ben gibilere inat, pelotonun temposunu çok güzel belirledi. Kaçışları güzel güzel topladı. Etap biraz beklenmedik bir biçimde, sprintle Orica-Greenedge'li Simon Gerrans'a gitti. Peter Sagan'ın üst üste ikinci kez ikinci olması ilginçti. Sprintteki patlayıcılığının azalması tırmanışlar için kaybettiği kilolara ve ilk etaptaki kazaya bağlanabilir. İlk durum için biraz eleştiriler oldu ama o kiloları kaybetmese önceki tırmanışları böyle geçemeyeceği de unutulmamalı. Üst üste iki ikincilik ona hedeflediği yeşil mayoyu da getirdiğine göre Slovakyalı'nın önemli bir sorunu yok. Geriye baktığında iki etap birinciliği fazla görmek daha hoş olurdu yine de.

- İlk üç gün, genel klasman adına ilginç bir durum yoktu. İlk gün Contador'un kazadan etkilenmesi biraz heyecanlandırdı ama sonradan önemsiz olduğu ortaya çıktı. Üçüncü gün, Froome inişte kendi başının çaresine baktı, hoştu. Cadel Evans, lider seçilmesinin hakkını verircesine yarıştı ilk üç gün. Bitişlerde hep oradaydı. En önemli gelişme, Europcar'ın lideri Rolland'ın rotasını tırmanış mayosuna çevirmesiydi. Ama çok inanmamak da lazım. Europcar bu tür akıl oyunlarını sever. Kaçarken rahat bırakılmak için pelotona böyle bir mesaj veriyor olabilirler.

- Bugün takım zamana karşı etabı geride kaldı. İlk etaptan beri süren(!) Orica-Greenedge'in önlenemez yükselişi devam ediyor. Takım olarak en iyi zamanı ve Tour tarihinin en yüksek ortalama hızını yaptılar. Önceki gün sprintte etap zaferi getiren klasikçileri Simon Gerrans'a sarı mayoyu hediye ettiler. Sekizinci güne kadar parkur dişlerine göre, olağan dışı bir şey olmazsa o zamana kadar Avustralyalılar sarı mayoya bekçilik edecekler. Sprint treni sağlam bir takımın sarıyı giymesi diğerleri için de avantaj olacaktır. Tırmanışçılar boşa enerji yakmayacak, sprint takımlarının yardımlaşması kolaylaşacak. Kaç gündür gelmeyen sprint bitişlerini göreceğiz artık umarım.

- Son olarak, genel klasmanda geride kalması bir şekilde sürpriz sayılabilecek isimlerden bahsedeceğim ve bundan sonra artık yarışın kaostan uzak kısmına odaklanacağız: Vacansoleil'in tek umudu De Gendt, ikinci etaptan beri tırmanışlarda inim inim inliyor. Hollanda şampiyonu Hoogerland kariyer geleneğini sürdürerek kazalardan kafasını kaldıramıyor. Ufak bir çıkış yapar mı diye bekledikleri Westra da şimdiden yirmi dakika yedi. Vacansoleil'in hali ne olacak bilinmez. Orica'nın ufak da olsa beyaz mayo umutları beslediği Meyer de şimdiden sağlam bir fark yedi. Artık tamamen gün gün bakacaklardır. Cofidis'in üç genel klasman umudundan biri Taaramae de giriş aşamasındaki tırmanışlarda sınıfta kalanlardan. Blanco'nun narin lideri Gesink de sadece Tour bitirmek için burada olduğunu belli etti. Önemli klasman adaylarından birinin kaybı olmadı kısacası. Takım zamana karşı, beklendiği gibi, kimseye belirgin bir avantaj sağlamadan geride kaldı.

İlk günlerde yeşil mayo için beklenen savaşı göremedik bitişlerde. Sarı mayo mücadelesinin resmi açılışı gelse de gerçek açılış için hala var. Kaza, sansasyon, sürpriz yerine "gerçek yarış" izlediğimiz günlerde detaylı etap incelemeleri burada olacak. Herkese iyi seyirler!

Blogroll

Katkıda bulunanlar

About