İnanamıyorum ama hasret bitiyor. 2013'te resmi olarak Çin'de Shanghai Turu'yla sonlanan pelotonun macerası dünyanın iki farklı ucunda başlayacak iki farklı yarışla başa sarıyor. Yarın San Luis'de, sonraki gün Güney Avustralya'da başlayacak yarışlarla pelotonun resmi ve gayri resmi rekabet takvimi kurdeleyi kesiyor. Birisi Güney Amerika'nın güneyinde, diğeri dünyanın ta öteki ucunda başlayan heyecan, önce dünyanın daha da doğusuna kayacak; sonra asıl kan, ter ve gözyaşının akacağı anavatanına, Avrupa'ya doğru kıracak. Chris Horner'ın ağızlarda kekremsi bir tat bırakan gerçek üstü Vuelta zaferi, Froome'un Fransız dağlarında ağızları açıkta bırakan, sprint misali yokuş performasları ve Nibali'nin çizmeyi -nihayet- fethi artık pelotondakiler için uzak birer hatıra. Şimdi kazanan ve kaybeden herkes, irili ve ufaklı yeni hikayeler hayal ediyor, yeni rüyalar görüyor. Uzaklardan bir peloton ağır ağır bize doğru geliyor!

Büyük rekabetten önce hazırlık ve ısınma amaçlı düzenlenen yarışlar silsilesinin açılışını yapan Tour Down Under geçtiğimiz yıllara göre biraz farklı profilde bir yarış bu yıl. Yarış profili geçen yıla göre biraz daha sertleşmiş ve sezona ortalama birkaç tırmanışla başlamak isteyen genel klasmancıları odağına almış durumda ama yine de olası bir iki sprint finali ve, elbette, bir bisiklet yarışının gizemli belirsizliği de bizleri bekliyor. Ve tüm bunların arasında yarışın başlangıç listesine bakıp önümüzde koca bir sis bulutu gibi uzanan sezonun içinde, belli belirsiz silüetler seçmek mümkün.

Bıçkın Richie 2010 Giro'da beyaz mayoyu taşıyor...

Yılın ilk büyük hadisesi Giro'ya hazırlananlardan birkaçı Avustralya'da. Ve listenin başını Sky'ın Tour geçen yılki zaferinin bekçiliğini yapan Richie Porte çekiyor. Bisikletin Britanya donanmasının Tazmanya kökenli tırmanış canavarı, ana vatanında başladığı sezonu İtalya'da pembe mayoyla taçlandırmak, ardından da 2014 Tour'da Chris Froome'un ikinci sarı mayo macerasına katılmak istiyor. Takvimi müthiş yoğun. Kariyerindeki ilk büyük çıkışı Giro'da gençler mayosunu kazanarak yaptığı ve iki sezondur liderliğe terfi etmek için beklediği düşünüldüğünde Mayıs'ta başlayacak yarışın kendisi için önemini biraz daha anlayabiliriz. Zaten şimdiden inanılmaz motive demeçler veriyor ve pembe mayoyu telaffuz etmekten çekinmiyor. Diğer tarafta, Sky planlarının merkezine kurulduğu günden beri Tour'u almış bir takım ve hatta bu direkt olarak bu yarışı tekrar tekrar kazanmak amacıyla tasarlanmış bir proje. Dolayısıyla bırakın süper domestiği, Tour kadrosundaki dördüncü tırmanışçının bile yorgun bacaklarla yarışa başlaması onlar için düşünülemez. Yani, ya Porte'nin Tour kadrosundaki rütbesi düşürülmüş ya da kendisinden Giro'da rekabetçi olduktan sonra Tour'u ikinci adam olarak tekrar domine etmesi bekleniyor. Her iki ihtimal de Sky'ın müthiş tedbirli, organize ve planlı felsefesine pek uygun gözükmüyor. 2013 Tour'unun kahramanı Froome olsa da Porte'un ondan önce yaptığı "dağıtıcı" ataklar da çok önemliydi ve düşüş yaşadığı birkaç etapta Sky'ın diğer teğmenleri başsız tavuk gibi yollara saçılmıştı. Belki birkaç güne başlayacak Down Under'da pek bir şey görmeyeceğiz ama Porte'un yıl genelindeki formu, varlığı veya yokluğuyla, sezonun kilit meselelerinde belirleyici olacak gibi.

2013 Giro Katliamı'nda Cadel canını kurtarmaya çalışıyor.

Memleketinde sezonu açan bir başka büyükbaş, pelotonun sprinter süperstarlarından sonra en popüler ismi diyebileceğimiz Cadel "Cuddles" Evans. Bisikletin Armstrong ve sonrası döneminin en temiz figürü olarak öne çıkan, sportmenliği, azmi ve spor dışı karakteriyle adeta "her şey dahil" bir sporcu portesi sunan Cadel, artık kariyerinin son baharının bile sonuna gelmiş durumda. Son dokuz yılda yapılan bütün Tour'lara katılıp yedi kez ilk 10'a girdiğini, ikisi ikincilikle olmak üzere üç kez podyuma çıktığını, 2011'de son günden hemen önce aldığı sarı mayoyu nihayet kazanmayı başardığını ve bu sırada adının bir kez olsun dopingle yan yana gelmediğini söylersem, sanırım kendisinin bu spor için önemini biraz olsun anlatmış olurum. Artık pelotonun eski toprağı statüsündeki Evans, geçen yılki Giro'da son ana kadar koruduğu ikinciliği efsanevi, sisli buzlu final tırmanışında genç Kolombiyalı Uran'a kaptırmış ama podyumda kalmayı bilmişti. Sonrasında ise 100'ncü Tour'da son bir şans denemiş ama sadece yarışı bitirme şerefiyle yetinmek zorunda kalmıştı. Avustralyalı artık bir sezonda iki büyük yarış kaldıramayacağını anlamış durumda ve kariyerini bitirmeden önce pek sevdiği eşinin memleketinde pembe mayoyu sırtına geçirmek istiyor. Gücü pelotonu yavaş yavaş kontrolüne almaya başlayan yeni nesle yetecek mi bilinmez ama Rudy Tomyanovich'in dediği gibi bir şampiyonun yüreğini küçümsemek de hiçbir zaman doğru olmaz. Cadel Evans bu sezon da şapkadan tavşan çıkarabilir ve sonuçta her ne yaparsa yapsın kendisini sprint finişlerinde dişlerini sıkarken göreceğimiz kesin. Bu bile tek başına çok keyifli olacak.


Pelotonun gorili Greipel'in Kittel'e yenilmekten memnun olduğunu hiç sanmıyorum.

Kehanet işlerini bırakıp Avustralya'daki yarışın kendisine dönersek, benim gözümde bir tek ve kocaman bir favori var: Simon Gerrans. Kendisi taze Avustralya şampiyonu ve bu küçük memleket turunu (evet, o da Avustralyalı) sırtında ulusal şampiyonluk mayosunu taşıyarak geçirme keyfini yaşayacak. Diğer yandan, sezon başı da olsa oldukça formda, söz konusu mayoyu kazanırken yukarıda bahsettiğimiz iki büyük ismi arkasında bırakmayı başardı. Ve, en önemlisi Down Under'ın orta şekerli parkuru tam dişine göre. Orta ve alt seviyedeki tırmanışlarla etap sonlarındaki düzlüklere ayrılmış parkuru gördüğünde büyük olasılıkla ağzı sulanmıştır. Fiziksel ve mental olarak güçlü bir isim olarak bilinen Gerrans, klasiklerde aldığı etkileyici derecelerden sonra 2013 Tour'da yarışın ilk haftasını talan eden Orica-GreenEdge'in sarı mayoyu kazanmasında ve taşımasında büyük rol oynamıştı. Kendisine zorluk çıkarabilecek isimlerse etap zaferleri için birbirleriyle çekişmesi kesin iki Alman sprinter: Greipel ve Kittel. Pelotonda eski ve yeni nesil arasındaki çekişmenin bir başka yansıması olacak bu küçük rekabet. Geçen yılki Tour'da tecrübeli isimlere tozunu yutturan Kittel bu seneki ilk sınavını vatandaşı karşısında verecek. Genç Alman'ın favori olma baskısını nasıl yöneteceğini hep birlikte göreceğiz. Yarışın dikkat çekici diğer isimleri çıraklık döneminde Tour'da boy gösteren Hollandalı sprinter Danny van Poppel, haftalık yarışların müzmin plasesi Michael Matthews, büyük olasılıkla Sky'lı olduğundan mesafeli kaldığım Geraint Thomas, Cavendish'ine kavuştuğu sezona nasıl gireceği merak edilen Mark Renshaw, Sagan'ın yedeği Elia Viviani, Lampre'nin tek zafer umudu Diego Ulissi, herkesin sakatlanmasın diye dua ettiği sakar kaçak Liewue Westra ve kaçış dendi mi akıllara gelen Jens Voigt ile veliahtı olmasını umduğumuz Jan Bakelants...

 Şu keşmekeşi görmeyi bile özlemişim ha.

Liste uzayıp gidiyor ve böylesi büyük ve yetenekli bir aile olan pelotonda kısalması da maalesef pek mümkün değil. Güzel tarafıysa bisiklet sezonu bu ailenin büyük çoğunluğunu doyuracak, hepsini konuşmamıza fırsat verecek kadar uzun ve daha yeni başlıyor. Herkese bu koca pastadan bir pay düşecek ve maalesef herkes yediğinden memnun kalmayacak. Ama şurası kesin, Avustralya'dan dünyanın geri kalanına yayılan bu koca lokma, biz izleyicileri doyuracak.

Hepimize iyi seyirler.

Blogroll

Katkıda bulunanlar

About