Bisiklet Reforma Hazır (mı?)

Bisiklet tarihinin en büyük şampiyonunun, aynı zamanda sporun tarihinin en büyük sahtekarlarından biri olduğu ortaya çıktığından beri; bisikletteki doping kültürü hakkında pek çok söz edildi, yazı yazıldı. Sayısı az da olsa sporcu ve gazetecilerden oluşan bir grup, bu meseleden önce de dopingin peloton içinde bir kültür, bir norm haline geldiğinden bahsediyordu. Ama Armstrong'un yakalanması Pandora'nın kutusunu açtı. Sanki bir çeşit omertayla yıllardır dili bağlanmış isimler, çekingen ve parça parça itiraflarıyla bile sıradan bir izleyici için şaşırtıcı, hatta şok edici gerçekleri ortaya çıkarıyordu ve ekliyorlardı, söyledikleri şeyler bu işin sadece küçük bir parçasıydı. Daha fazlası, çok daha fazlası vardı. Peki gerçekler bütünüyle nasıl ortaya çıkacaktı?   

Herkesin artık yalancı gözüyle baktığı eski takım direktörlerinden bazılarına iblisten farksız gözüken Armstrong'a, gözü kara doping şüphecisi Kimmage'dan özgürlük savaşçısı Bassons'a varana kadar herkesin hemfikir olduğu tek bir konu vardı: Pelotonun bir numaralı yöneticisi konumundaki UCI bünyesinde, soruşturma sürecinde bağımsız bir "gerçekle hesaplama" komisyonu kurulmalı, bisiklet dünyasında dopingle ilgili söyleyecek sözü olan istisnasız herkes bu makama gerçekleri anlatabilmeli, sporun içinde bir hastalık olmaktan çıkıp kendi içinde bir dirayete kavuşmuş bu çarpık düzen tanımlanmalı, ifşa edilmeli ve bozulmalıydı. UCI'ın yeni başkanı Brian Cookson'ın en önemli seçim vaatlerinden biri de buydu. Böyle bir makam oluşturulacak ve, Armstrong gerçeği ortaya çıktığında anlaşıldığı gibi, UCI artık geçmişindeki karanlığa arkasını dönmeyecekti. Birkaç gün önce, uzun zamandır beklenen gelişme yaşandı.
Bisiklete temiz bir gelecek vadeden UCI'ın yeni başkanı Brian Cookson

UCI, Lozan'da kurulan Bağımsız Bisiklet Reformu Komisyonu'nun (CIRC) 1998-2013 arasında dopingle ilgili olaylar hakkında tanıklık edebilecek herkesi dinlemeye hazır olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Peki kimlerden oluşuyor ve tam olarak ne yapacak bu komisyon? Komisyonun başında Dick Marty isimli eski bir savcı var. Kendisi şu an politikayla uğraşıyor. Avrupa Parlamentosu'nda önemli soruşturmalarda çalışıp raporlar hazırlamış bir hukukçu. İki yardımcısından biri Ulrich Haas, Anti-Doping Kuralları'nın hazırlanmasında çalışmış bir dopingle mücadele uzmanı ve Peter Nicholson da kriminal soruşturmalarda uzmanlaşmış eski bir subay. Gizliliği korumak için olabildiğince az isimden oluşan bu küçük kurul, 1998-2013 arasında pelotonun içinde serpilmiş ağın katkısıyla oluşmuş doping kültürünün uygulamalarını ve nasıl işlediğini soruşturacak. UCI'ın geçmişte yaptığı masum ya da maksatlı hatalar da üçlünün merceği altında olacak.

Akıllara ilk gelen soru, böyle bir komisyonun nasıl böylesine rahatça tanıkları huzuruna beklediği olabilir. Çünkü bisikletteki doping ağı öyle bir batak ki tanıklık edenin sadece seyirci kalmasına da müsade etmiyor, dolayısıyla her tanık potansiyel bir sanık. Fakat komisyon, amacını öncelikli olarak yapılanları cezalandırmak değil, doping uygulamalarını tanımak ve bunlarla baş etmek olarak tanımlıyor. Diğer yandan, komisyonun bildiğimiz hukuka tabii olduğunu da hatırlatayım: Yani yaptığınız sporu temizlemek için kariyerinizi hiçe sayarak söylediğiniz her şey, bir gün aleyhinizde delil olarak önünüze çıkabilir. Bu şartlarda bisikletin yüksek profilli, bol apoletli isimlerinin kazandıkları her şeyin ardından itirafçı olacağını düşünmek iyimserlikten de öte bir saflık gerektiriyor. Ama bisiklet ailesi öyle "Judas" vakalarına tanıklık etmiş, öyle dönüşüm hikayeleri görmüş bir spor ki her şeye hazırlıklı olmak da gerek.

Sporun -şimdilik- en meşhur Judas'ı Floyd Landis, Armstrong yalanını ifşa eden ilk isimdi.

Kurul, hukuk kapsamında rutin düzenlemelere bağlı olsa da kendisine yardım etmeye gelen isimlere bazı ayrıcalıklar da sunuyor: Suçunu açıkça itiraf edip komisyona gerekli bilgileri sunan isimlere gelecekte WADA'dan alacakları cezalarda indirimler vadediliyor, UCI'dan kazandıkları para ödüllerini iade zorunluluğu kaldırılıyor. Dope damgası ve potansiyel itibar kaybı düşünüldüğünde bunlar önemli avantajlar mı, bence değil. Ama zaten 1998-2007 yılları arasında pelotondaki birkaç isim dışındaki kimsenin temiz olduğuna inanılmıyor. Dürüst olma cesareti gösterip öne çıkan isimlerin, az ya da çok ödüllendirilmesi bence doğru bir hamle. Bunların da ötesinde, gerçekleri söylemeye hazır olanlara UCI'dan tamamen bağımsız ve gizliliği tartışma altında olmayan bir seçenek sunuluyor.

İşe yarayacak mı? Bir bisiklet izleyicisinin aklına gelen en önemli soru bu. Bazıları umutlu, bazıları umutsuz. Tanıkları öne çıkmaya çağıran bu ilanın en önemli vurgularından biri, pelotonun sadece bir bölümünü, yarışçıları ya da yöneticileri değil pelotonla beraber bisiklet sporu çevresindeki herkesi tanıklık etmeye çağırması ve dinlemeye hazır olduğunu belirtmesi. Bunun önemini de şu örnekle açıklamak mümkün: Bisikletin dopingle hesaplaşmasının köşetaşlarından olan Festina skandalının başlama noktası, bir yarışçı, yönetici, antrenör değil takım souigneur'lerinden Willy Voet'in Fransa'ya doğru çıktığı yolculukta, uyuşturucu satıcılarının kullanmasıyla bilinen bir rotayı dalgınlıkla tercih etmesi. Komisyonun karşısına çıkma cesareti gösteren bir kelebeğin rüzgarı, domino etkisiyle kısa sürede Festina benzeri bir fırtınaya dönebilir. En azından, herhangi bir sporda gerçeklerin ortaya çıkmasını her şeyden fazla önemseyen bendeniz, bunu umuyorum.

 "Bir konuşursam" tehditleriyle ülkemizin futbol yöneticilerini hatırlatmaya başlayan malum kişi...

Ama komisyonun işi yine de çok zor. Çünkü peloton denen bu büyük aile, birbirine sadakatle bağlı bireylerden oluşuyor. Bütün sene karşılıklı yarışmanın ve beraber aynı koşullara göğüs germenin getirdiği birlik hissiyatı, izleyicinin gözlerini yaşartan ya da yüzüne bir gülümseme getiren anlar yaşatmanın yanında doping denen bu belanın gölgelerde saklanmasında da bir etken oluyor. Bu bağlılık yasasının kapsamı dışına çıkmış ve konuşması umulan birkaç isim ise şunlar:

- Elbette, Lance Armstrong. Bağımsız bir komisyonun kapısını ilk ben aşındırırım sözü hala akıllarda. Ama Travis Tygart kendisine (ve cezasına) sağlanabilecek hoşgörüden ne kadar memnun kalır bilinmez.

- Pelotonun belki de en arsız dope'si Danilo Di Luca. Özellikle İtalyan televizyonlarında yaptığı son çıkış ve sonrasında pelotonun çoğunluğu tarafından açıkça dışlanması, bu komisyon önünde herkesin çamaşırlarını dökmesine sebep olabilir. O da Lance gibi günah keçisi ilan edildiğini ama aslında pelotondaki herkes kadar doping yaptığını iddia etmişti.  Kamuoyu önünde herhangi bir güvenilirliği kalmamış olsa da kendisinin İtalyan "şırınga birliğinin" kulağı kesiklerinden olduğuna, pek çok şey bildiğine şüphem yok.

- Geert Leinders. Pelotonun en güvenilir ve istikrarlı sponsorunun kaybıyla sonuçlanan doping skandallarının -büyük olasılıkla- beyni. Eski ismiyle (ve takım yapısıyla) Rabobank'ın doktoru. Daha sonra 2011 yılında Sky'da kısa bir süre görev alması da pek çok spekülasyona sebep olmuş, doping aleminin "şeytan" doktorlarından. Meşhur dope'lerden Michael Rasmussen'in deyimiyle "Rabobank'taki doping düzeninin kalbi." Yakın zamanda mahkeme önüne çıkması beklenen Belçikalı, komisyonla iş birliği yapmaya ikna olabilir.

- 1998 Tour'da toplanan kan örneklerinin yeniden analizi sonrası dopingli olduğu ortaya çıkan Fransız Tour şampiyonlarından Laurent Jalabert. Fransız senatosunda pek açık sözlü olabildiğini kimse düşünmüyor. Fransız doping savaşçılarının yapmaktan çekinmeyeceği lobi ve kampanya, CIRC karşısına geçmesine sebep olabilir.

- 1999'da doping olmadan büyük turlarda ilk 5'e girmenin imkansız olduğunu söyleyen yorumlarından sonra, zamanın UCI Başkanı Verbruggen tarafından takımının diskalifiye tehdit edildiğini iddia eden efsane Mapei'nin direktörü Giorgio Squinzi.

- USADA dosyalarında modern dopingin mucidi, Michele "Diablo" Ferrari'nin hesaplarına paralar havale ettiği belgelenen Olimpiyat şampiyonu ve Kazakistan fahri devlet başkanı, Alexander Vinokurov.

Paul Kimmage'dan Willie Voyt'a, David Millar'dan David Walsh'a, US Postal kadrosundan Ivan Basso'ya bu liste uzar gider. Kimin öne çıkıp gerçekleri söyleyeceği, kimlerin karda yürüyüp izini belli etmeden bizleri kandırdığı kadar büyük bir gizem şimdilik. Bundan bir yıl sonra bu üç kişilik kurul işini bitirdiğinde, umarım önünmüzde bisikletin geçmişi kadar bugününü ve geleceğini de aydınlatan bir rapor ve elimizde bisikletin dopinge nasıl böylesine battığına ilişkin teorilerden ve akıl yürütmelerden fazlası olur. Fakat şimdilik her türlü beklentinin üstünde kocaman bir soru işareti var.

Hiç yorum yok

Leave a Reply

Blogroll

Katkıda bulunanlar

About