Vuelta, takvime bakınca büyük tur klasmanında olmasına rağmen, hep çok
uzaklarda ve Tour sonrası yapılmasının da etkisiyle sanki bir büyük turdan daha
önemsizmiş gibi bir izlenim bırakır. Yüksek profilli bir yarışçı, sezona kolay
kolay "Vuelta'yı hedefliyorum" diye başlamaz. Öncelikle ağızlarda
Giro ya da Tour olur. Sezon, Bahar Klasikleri'nin coşkusuyla açılıp Giro
heyecanıyla hızlanırken klasik Tour manzaraları ve tırmanışlarıyla adeta bir
zirve yapar. Vuelta hep bunların arkasında, sanki sezon planlanırken hesapta
yokmuş da birileri yarışlar yapılırken biraz daha bir şeyler izlemek istediğinden
eklenmiş gibi gelir.
Kısacası, takvimdeki üç büyüğün en küçüğüdür Vuelta, yetmezmiş gibi
bir de üveydir. Fransa ve İtalya arasındaki sessiz dostluk ve zaman zaman
düşmanlığa kaçan rekabet tam bir kardeş ilişkisi gibi yürür. Vuelta boğucu
Ağustos ayının sonunda, iki kardeşinden de uzakta kendi ayaklarının üzerinde
durmaya uğraşır. Vuelta'nın yayın araçlarını bozan, yarışçılarını perişan eden sert mizacı da bu küçük kardeşin kendini kanıtlama sevdasından gelir belki de. Ne
mutlu ki, takvimin ihtişamlı abisi Tour de France 100'ncü yılını kutlamış, onun
şaşırtıcı ve güzel kız kardeşi Giro son yılların en etkileyici yarışlarından
birine sahne olmuşken Vuelta'nın pelotonun ağır abilerine de genç yeteneklerine de sunacak çok fırsatı var.
Öncesi
Bir büyük turun fotoğrafı önündeki yarışlarda çekilir desem yanlış
olmaz sanırım. Giro veya Tour öncesindeki küçük yarışlar, ismen önemsiz
gözükseler de iddialıların kalite kontrol yaptıkları, güreşe başlamadan önce
rakiplerinin ensesini şööyle bir yokladıkları kilit anlar içerir. Elbette, üç
haftaya yayılan şiddet ve süre olarak dev bir yarışı kitap gibi okumayı bekleyemezsiniz buralarda gördüklerinizle.
Ama kim, hangi tırmanışta pelotonun kuyruğuna inmeyecek aşağı yukarı bilirsiniz.
Bu sezon, Vuelta öncesinde hazırlık niteliği taşıyan iki yarış vardı:
İlki, diğerlerine göre çok daha sert ve alengirli parkuru (ve
kurallarıyla) Polonya Turu; ikincisi, hemşerilik avantajını taklitçi bir
parkurla birleştiren Vuelta a Burgos. Aslında Eneco'yu da bu başlıkta incelemem
gerekirdi. Ama yarış, bu yıl daha çok gözünü Dünya Şampiyonasına dikmiş
isimlerin ilgisine mazhar oldu. Geçelim diğer ikisine.
Polonya Turu, İspanya'nın ağır topları için ısınma gibi geçti. Kimse
çok hevesli ya da dominant gözükmese de herkes kendi payına düşeni çıkarmayı
bildi. Daha form tutmamış Nibali, zaman zaman kaçışlara katılıp düştükten sonra saate
karşı etabında nal topladı. Bir nevi yarışı idman olarak kullandı. Basso'nun
Giro'yu kaçırmanın acısını çıkarmak ve "daha ölmediğini" göstermek
istediği belliydi. Yarışı ilk 10'da bitirip mesaj verdi. Diğer önemli isimlerden Saxo'lu
Rafal Majka, memleketindeki yarışı zamana karşı etabında kazanma fırsatını
kaçırdı ama ilk 5'te kaldı. Sky'ın "sonradan lideri" Henao beşinci
olup başrolde güzel bir ilk performans sundu.
Ag2r'nin cep roketi Pozzovivo, Giro'dan sonra burada da ilk 10'daydı.
İtalya'daki şanssızlığı İberya'da kırabilirse bir şeyler başarabilir gibi
gözüktü.
Sonraki sınav İspanya'daydı. Burgos bölgesindeki yarışta son günkü
kısa ama çok sert etap Vuelta şiddetinin kısa bir temsili gibiydi. Ve o günü en
önde bitiren dört isimden üçü Nibali, Basso ve Quintana'ydı. Pelotonun yeni
yıldızı Quintana, Vuelta'ya gelmeyeceğinden buradaki denklemin dışında. Diğer iki
İtalyan'dan ise İspanya topraklarında büyük bir rekabet bekleniyor. Basso,
Giro'da kan kokusunu aldıkça yırtıcı bir köpek balığı gibi saldıran Nibali'ye
ne kadar dayanabilir, bilmiyorum. Ama Burgos'un bitişini eski çırağının önünde
geçmeyi başardı. Bu dörtlünün sürpriz diyebileceğim ismi, Vuelta'ya hemşeri
kontenjanından davetiyeyle gelen Caja-Rural'in lideri David Arroyo. Arroyo
bundan üç sezon önce Giro'da aldığı ikincilikle kariyer zirvesini yaptığından
beri o seviyeye yaklaşamamış ve geçen sezon bütün büyük turlardan uzak kalmış.
Yine de Movistar'da geçirdiği uzun yıllar önemli bir tecrübeye işaret. Yarışın
11 zirve bitişinden birinde, kırmızı mayoya giden bir büyük balığın kuyruğuna
etap zaferi için takılırken görebiliriz. Ya da yarış bittikten sonra, tıpkı
Giro'da patlama yapan İtalyan meslektaşı Santambrogio gibi, acemice EPO
tekniklerinden birini kullandığını öğrenebiliriz.
Takımlar
Giro ya da Tour'u izlediyseniz bu kısmı takip etmekte zorlanmayacaksınız.
Kadrolar kulak çınlatıyor. İlk olarak, yarışın en ağır topu Astana. Liderleri
Nibali, Giro-Vuelta ikilisi yaparak sporun tarihinde yer edinmek istiyor. Tıpkı
oradaki gibi, onun çevresinde dört dönecekler. Çok güçlü bir kadroyla
geliyorlar. Baş domestik Kangert'e, Tour 7'ncisi Fuglsang'a, hala gelecek yıla
kontrat bulamamış Brajkovic'e dikkat. En önemli rakipleri Sky, Sir Wiggins'in
kaprislerinden ve Giro 2'ncisi Uran'ın liderliğinden yoksun bir İspanya
yolculuğuna çıkıyor. Tour-Giro karması bir domestik kadrosuyla yine de çok
dikkat çekiyorlar. Bacakları isimlerinin ağırlığını kaldırabilecek mi, o bir
muamma. Movistar da pelotonun belki de gen geniş kadrosundan dikkat çekici bir
seçki yaparak güç sıralamasında podyumu tamamlıyor. Lider olarak gittiği son
Tour'da kaza kurbanı olan Valverde, kariyerinin son kurşununu atıyor
olabilir. Giro'da akmasa da damlayan
Intxausti, burada da ilk 10'u zorlayacaktır. "Terfi etmek" için daha
fazlasını da isteyebilir. İspanyol takımın kalanından herhangi bir ismi etap
zaferine veya zaferlerine kaçarken görebilirsiniz. Bütün sezon olduğu gibi, çok
yönlü bir kadroyla birden çok hedefi vurmaya çalışacaklar.
Movistar'ın lideri Valverde 2009'da Vuelta zaferini kutlarken.
Gelelim hiyerarşinin bir alt kısmına. Sakatlığı olmasa bir üst
başlıkta söz edeceğimiz Ivan Basso ve sadık yoldaşları, Cannondale'i podyuma
çıkarmaya çalışacak. Kadronun önemli bir kısmının formu dikkat çekici gözüküyor.
Kırmızı mayoya beklenmedik bir şekilde ortak olabilirler. Memleketinin ve bisikletle
tanınan ailesinin büyük umudu Dan Martin, Tour'un sonunda yaşadığı talihsizliklere
teselli bulmaya çalışacak. Herkes yeteneğinin farkında ama hala beklentileri karşılayabilmiş
değil. Vuelta'da takımının tek odağı olarak başarı arayacak. Pelotonun gür
saçlı delikanlısı Betancur, son üç ayını memleketi Kolombiya'da irtifa
idmanlarıyla geçirdi. Giro 5'nciliğinden sonra Vuelta podyumu hayal sayılmaz.
Takımdaşı Pozzovivo'yla beraber Ag2r'ye kâbus gibi biten Tour'u unutturmaya
çalışacaklar. Bu yılın Giro 4'üncüsü Scarponi, bu kez podyumu kaçırmak istemez.
Ama yeterince destek bulması zor gözüküyor. Sürpriz denebilecek Tour
başarısının üstüne koymak isteyen Mollema ve Ten Dam'lı Belkin'in hala
ispatlaması gereken bir şeyler var. Bu klasmanın son iki basamağında, isim
olarak yukarıdakilerden daha iyi ama yorgunluk kontenjanından aşağıya yazdığım
Saxo-Tinkoff ve Katusha var. Saxo-Tinkoff, Majka, Kreuziger, Roche ve Anker
Sorensen'le bir bölümü yorgun ama geneli kaliteli bir ekibin liderliğinde
olacak. Katusha'nın Rusya destekli, İspanyol general Purito yönetimindeki
ordusu, bu kez liderleri için yarım değil tam zafer peşinde olacak. Joaquim
Rodriguez artık podyumla teselli bulmaktan sıkılmış gözüküyor. İyice ilerleyen
yaşı tecrübeyle beraber motivasyon da getiriyor ama zaman lehine çalışıyor da
denemez.
Son paragraf, görece küçük isimlerle sezona etkileyici bir bitiş yapmaya
çalışacaklara kalıyor: Kiserlovski ve Zubeldia'yla başarı arayacak Radioshack,
dev sprinteri Greipel'i dinlenmeye bırakan De Clerq'li Lotto, genç yetenek Wout
Poels ve sezonu sönük geçiren De Gendt için ışık arayan Vacansoleil, yokuş
fobisi yüzünden çıkışı duran Pinot'yu İspanyol yollarına da süren FDJ,
Fransa'daki gibi "liderleri kim acaba" dedirten ekibiyle BMC, Tour'da
yılın sprinterini parlattıktan sonra burada genel klasman için Barguil'den
önemli işler bekleyen Argos… Yılın son büyük turu çok şatafatlı gözükmese de herkes yine bir parça istiyor. Ama "iddiasız" takımlar içinde
gözünüzü parlak turuncu mayo giymiş olanlara dikin. Samu Sanchez, Igor Anton ve
Mikel Nieve'nin kontrol edeceği Euskaltel, bu isim altında son büyük turuna
çıkacak. İspanyol takımının İspanyol yarışçıları için kazanılacak her zaferin
maddi, manevi çok büyük anlamı olacak. Ve tabii bir de klasik OmegaPharma-Quickstep
var: Cavendish olmasa da onları sprint ve etap zaferi peşinde göreceksiniz. Meersman
ve Stybar sırasıyla iki alanda da iddialı olmalarını sağlayacaktır.
Euskaltel'in bu parlak turuncusunu artık ancak arşivlerde göreceğiz.
Favoriler
Pek çok yetenekli genel klasmancının podyum için yukarıyı zorlayacağı
bir yarış olacak. Ama tek tek yarışçılara bakınca ilk 3 için çok kalabalık bir
kadro toplayamayız gibi duruyor. Herkesin yenmek için hazırlandığı isim,
doğduğu toprakları yokuş, iniş, zamana karşı demeden 2013 Giro'da fetheden
Vincenzo Nibali. Onun arkasından yazılabilecek isim, pek parlak özgeçmişine
Tour podyumunu da eklemeyi başarmış Joaquim "Purito" Rodriguez.
Fransa'da gösterdiği saate karşı performansı etkileyiciydi. Yokuşlara her zaman
hazır olduğu düşünülürse, tek ihtiyacı Tour'da yorulmamış olmak. Geçen yıl Vuelta'da
Contador'un sürpriz atağına uyuyakalması kırmızı mayoya mal olmuştu ne de olsa.
Üçüncü sıraya gönülsüzce Alejandro Valverde'yi yazıyorum. Kaza sonucu
kaybettiği tonla zamana rağmen Tour'u ik 10'da bitirmeyi başardı. Takımı çok
güçlü, kendisi çok tecrübeli ama yarışı kazanmasını sağlayacak patlayıcılığı
azalmış gibi geliyor. Dördüncü sırada, bir başka talihsiz, Dan Martin var.
Tour'un sonunda yakalandığı hastalık neredeyse garanti olan ilk 10'u ve
potansiyel bir ilk 5'i kaybetmesine neden oldu. Tek lider olarak geldiği
İspanya, rüştünü ispatlaması için bir başka fırsat olacak. İlk 5'e (ve
yukarısına) en çok yakıştırdığım isim ise Carlos Betancur. Malumunuz, Tour'daki
Quintana dalgasıyla beraber bisiklette Kolombiya "moda oldu."
Delikanlı enerjisiyle yokuşlu bitişi gördü mü finişe pedallayan genç Kolombiyalı'dan
güzel bir sürpriz izlemek hoş olur. Henao, Kreuziger, Mollema, Uran gibi genel
klasmanı zorlayacak başka çok yetenekli yarışçılar da var. Fakat form durumları,
takım içindeki konumları ya da liderlik tecrübeleri yanlarına kocaman bir soru
işareti koyuyor.
Parkur
Vuelta'nın liderlik mayosu kırmızıdır. Kırmızı, bilirsiniz, tutkunun,
şiddetin, aşırılıkların rengidir. Bu yılın parkuru (Vuelta geleneğine uyarak)
liderlik mayosunun rengiyle güzel bir uyum yakalamış. 11 tane zirve bitişi var
parkurda. Şov amaçlı yapılan son gün hariç, ilk bakışta "sprint
izleriz" dediğim etap sayısı iki. Yarışın gidişatına göre kırmızı mayo
veya podyum mücadelesinin biteceği yirminci etap, bisiklet dünyasının en sert
tırmanışı namıyla tanınan Angliru'yla bitiyor. Düzlükle biten 10 etaptan bir
bölümü, bu kez de ortalarda çıkan ufak ve orta tırmanışlarla sabır zorluyor. Yani
kırmızı mayoya her kim layık olacaksa, bunu canı fena halde acımasına rağmen
çok heybetli bir şekilde yapmaktan başka çaresi yok. Tour'dan yorgun bacaklarla
gelenler nal toplayabilir, bütün sezon derinden ilerleyen yetenekler patlama
fırsatı bulabilir. Vuelta, şiddetli bir rotayla krizle fırsatı aynı anda sunup
çok uzaklardaki Çinli kardeşlerinin diline selam ediyor.
Dikkat!
- 11. etapta Dünya Bireysel Zamana Karşı mücadelesinin ufak bir provasını yapacak Martin ve Cancellara'ya,
- Göze batıp kontrat almak için her türlü etapta deliler gibi
kaçabilecek Euskaltel'lilere,
- Dünya şampiyonu mayosuyla daha hiçbir yarış kazanamamış süperstar
Gilbert'e,
- İkinci bitirdiği her etabı birinci olduğunu sanıp kutlayabilecek naif Betancur'a,
- Kaçış emekçisi, blogger bisikletçi Cameron Wurff'e,
- Ortalığı nasıl şenlendirebileceklerini asla bilemeyeceğimiz
Orica-GreenEdge'e,
- Tek günlük hesapların uzman ismi Juan Antonio Flecha'ya,
- Google'ın isminin arkasına kaza ya da sakatlık eklemeyi önerdiği
Hoogerland'a,
- Kırık bir parmakla 100'ncü Tour'un tırmanışlarına göğüs geren Haimar
Zubeldia'ya,
- FDJ'deki otorite boşluğunda öne çıkabilecek genç yetenek Ellisonde'a,
- Vatandaşlık hanesinde Kolombiya yazan herhangi bir bisikletçiye,
- Üst üste yedinci büyük turunu bitirmeye gelen Adam Hansen'a,
Dikkat kesilelim.
Vuelta'ya girerken söyleyeceklerim bu kadar. Yarış günleri
buralarda belirecek ön bakışlar ve mevzular karıştıkça eklenecek analizler için de beklerim.
İyi seyirler.
Hiç yorum yok