![]() |
Dick Pound, WADA eski başkanı. |
Mayıs ayında WADA eski başkanı Dick Pound, WADA’nın isteği
üzerine, mevcut test metotlarının durumuyla ilgili bir rapor hazırladı. Tablo
hiç de iç açıcı olmadı. Her ne kadar bilimsel ilerlemeler sayesinde çok daha
kompleks maddeler testlere yakalanıyor olsa da Pound, anti-doping
çalışmalarının hiçbir şekilde yeterli olmadığı görüşünde. Dopingçiler
organizasyonların, hükümetlerin ve sporcuların bu anlamdaki isteksizlikleri
sayesinde paçayı sıyırıyor.
Pound, Associated Press’e verdiği röportajda başarısızlık
için “insani ve politik faktörleri” suçladı ve federasyonları, IOC ve WADA’yı
özellikle Lance Armstrong gibi seri dopeleri yakalayamamak konusunda aynaya
bakmaya çağırdı.
“Doping testlerinin başarısızlığında insan faktörüne bağlı sistematik
ve organize sebepler yatıyor.” diye yazmış raporunda Pound.
“Dopingsiz bir sporun inşası için gereken çabayı ve ekonomik fedakarlığı göstermek konusunda hiç kimse kılını dahi kıpırdatmak istemiyor.”
"Bunun bir uyanış çağrısı olması gerekiyor" diyor Pound. "Hatta bir çeşit savaş çağrısı. Sporun paydaşları bu çağrıya nasıl cevap verecek göreceğiz. Eğer düzgün bir karşılık gelmezse bunu kelleleriyle ödeyebilirler."
Rapor tüm ilgili gruplara ulaştırıldı ve pek çok tavsiye
içeriyor. Eylül ayında Buenos Aires’teki WADA toplantısının ana maddesi olacak
anlaşılan. Kasım ayında ise Johannesburg’ta dünya doping konferansında da çokça
konuşulacağı aşikar.
Pound raporunu sonuca bağlarken özellikle Armstrong
davasının sistemin nasıl işlemez halde olduğunun en net ispatı olduğunu
söylemiş.
“Armstrong 300’den fazla kez tahlile girdi ve hiçbir zaman pozitif çıkmadı. Bu nasıl mümkün olabiliyor?”
Son yıllarda dünya çapında yapılan testlerin sayısı ve
metotların kalitesi arttı ancak yakalanan dopingçi sayısında bir değişme yok.
Raporda yer alan bir istatistik, yılda yaklaşık 250,000
test yapılırken %1’den de azı ciddi doping maddeleri açısından pozitif sonuç
veriyor; genel istihbarat ise bunun tersini söylüyor.
“Eğer tutucuysanız ve %10luk bir kesimin doping yaptığına inanıyorsanız, doping yapan her beş atletten dördü bu testler tarafından yakalanamıyor. Neden?”
“Doping konusunda asıl problem bilim ya da sistem değil, insanın kendisi. Gerçek şu ki gerekeni yapmak konusunda tarafların ortak bir isteği yok.”
Pound ayrıca sporcuların dopinge karşı konuşmamasından da
şikayetçi. Ulusal ve uluslararası federasyonlar oldukça zayıf, ulusal
kuruluşlar hükümetlerin etkisi altında ve hükümetler de kendi sporcularını
yakalamak niyetinde değil. Tüm sistem bu şekilde işliyor.
Mesela Lance Armstrong emeklilikten döndüğünde, tüm ısrarlarına rağmen Floyd Landis'i takıma almamazlık etmeseydi şu an büyük ihtimalle hala 10 senelik bir yalanı yaşamaya devam ediyor olacaktık. Landis konuşmasaydı, Hamilton konuşmasaydı herkes sevmeye ya da nefret etmeye devam edecekti ama hiçbir şey şüpheden ve sıfır adet pozitif testten öteye geçmeyecekti. O yüzden sporcuların konuşması çok önemli. Takımdaki oda arkadaşınız antrenmandan sonra yatağın başına asılı bir torbadan kan alırken siz kıçınızı dönüp uyuyorsanız, burada da problem var. Temiz sporcular ya da itirafçılar tehdit korkusu yaşamadan gördüklerini, şahit olduklarını ya da kendisiyle beraber bizzat yapanları çıkıp söyleyebilmeli. Bu tip bir cesaretin nitelik değeri, yapılan bin doping testinin nicelik değerinden çok daha fazla olabilir; tıpkı Lance Armstrong davasında olduğu gibi.
Mesela Lance Armstrong emeklilikten döndüğünde, tüm ısrarlarına rağmen Floyd Landis'i takıma almamazlık etmeseydi şu an büyük ihtimalle hala 10 senelik bir yalanı yaşamaya devam ediyor olacaktık. Landis konuşmasaydı, Hamilton konuşmasaydı herkes sevmeye ya da nefret etmeye devam edecekti ama hiçbir şey şüpheden ve sıfır adet pozitif testten öteye geçmeyecekti. O yüzden sporcuların konuşması çok önemli. Takımdaki oda arkadaşınız antrenmandan sonra yatağın başına asılı bir torbadan kan alırken siz kıçınızı dönüp uyuyorsanız, burada da problem var. Temiz sporcular ya da itirafçılar tehdit korkusu yaşamadan gördüklerini, şahit olduklarını ya da kendisiyle beraber bizzat yapanları çıkıp söyleyebilmeli. Bu tip bir cesaretin nitelik değeri, yapılan bin doping testinin nicelik değerinden çok daha fazla olabilir; tıpkı Lance Armstrong davasında olduğu gibi.
Raporda antidoping kuruluşlarının testlerin etkinliğinden ve niteliğinden
çok niceliğine baktığına da değinilmiş. Ki çok da haklı bir tespit. Nereye baksak bu
sene orada şu kadar adet test yapıldı şeklinde caka satar doping karşıtı
demeçler görüyoruz.
Rapor aynı zamanda WADA’nın doping kurallarını ihlal eden
federasyonları da yeteri kadar cezalandırmadığını söylüyor; EPO testlerinin
azlığı, insulin ve büyüme hormonları, oyuncu sendikaların testlere karşı
çıkması, takım ve bireysel sporlar arasındaki kural farklılıkları ve doping
kontrolörlerinin tehdit edilmesi, rüşvet verilmesi.
Pound aynı zamanda IOC’nin artık kuralları acımadan uygulaması
gerektiğini ve doping konusunda problemleri çözemeyen her branşı Olimpiyatlar’dan
çıkarması gerektiğini söylüyor.
“Eğer kurallara uymuyorsanız bunun sonuçları olmalı. Ne zaman birileri ‘belki de yol bisikletini bir süre programdan çıkarmalıyız’ dese IOC, sporu kanatları altına alıyor ve ‘Ah hayır azizim, birkaç arıza yüzünden masum atletleri cezalandırmamalıyız.’ diyor.”
Dört gün önce de New York Times’ta 2011’e dayanan bir doping
dosyası daha yayınlandı ve bir kez daha dopingin ne kadar derinlere işlediğini
görmüş olduk. Doping testlerinin her sporcuyu yakalayamadığı bilinen bir gerçek
ama aradaki farkın yüksekliği rezalet seviyelerde. Bu marjı gözler önüne sermek
için WADA 2011 yılında bir araştırma ekibi oluşturdu ve kaç atletin performans
artırıcı ilaçlar kullandığına dair daha “doğru” sayısal veriler elde etmek için
çalışma başlattı.
2,000’den fazla atletizm sporcusu bu çalışmada yer aldı ve
sonuçlara göre 2011 Dünya Atletizm Şampiyonası’na katılan sporcuların %29’u ve
2011 Pan-Arap Oyunları’ndaki sporcuların %45’inin önceki sene içerisinde doping
yaptığı raporda sunuldu.
Tüm bu verilerin aksine 2010 senesinde WADA tarafından
incelenen örneklerin %2’sinden de azı pozitif çıktı.
Araştırmacılar raporun sonuçlarını yayınlamak istiyormuş.
Böylece spordaki doping gerçeğinin hayal edilenin de ötesinde olduğunu ve
mevcut test yöntemlerinin sadece bir avuç atleti yakalayabildiğini gözler önüne
sermek istiyormuş.
Ancak çalışmanın son taslağı WADA’ya sunulduğunda kuruluş,
araştırmacılara şu an için raporu yayınlanamayacağını, önce Dünya Atletizm
Federasyonu’nun bulguları incelemesi gerektiğini söylemiş.
IAAF’in sözcüsü Nick Davies konunun çok hassas olduğunu ve
bu süreci nasıl yönetmeleri gerektiği üzerine çalışmaları gerektiğini söylemiş
New York Times’la e-mail üzerinden yaptığı görüşmede. Çalışmanın yayınlanmak
için tam olarak hazır olmadığını ve sadece sosyal bilimlere dayanan,
sporcular arasında yapılan bir kamuoyu değerlendirmesi olduğunu söylemiş. Bu ay Moskova’dan
toplanan kan örnekleriyle birlikte bu araştırmanın bir araya getirilerek daha
kapsamlı bir çalışma yapacaklarını eklemiş.
Araştırmacılar ise yaptıkları çalışmanın oldukça önemli ve
tek başına da gayet kapsamlı olduğunu düşünüyor. Moskova’dan alınan örnekler
üzerinde araştırma yapmamış olacakları için bu bulguların kendi çalışmalarıyla
birleştirilmesinin bilimsel açıdan hiçbir anlamı olmadığını söylemiş.
Proje 2011 senesinde başladı ve araştırmacılar Daegu ve
Doha’da atletleri ankete tabi tuttu. Sporcular soruları tablet bilgisayarlar
üzerinden cevapladı ve önce ya kendilerinin ya da başka birinin doğum tarihini
düşünmeleri istendi. Sonrasında ise ekranda iki soru çıktı: biri akıllarında
doğum tarihinin Ocak-Haziran arasında olup olmadığını soruyordu diğer soru ise
“Geçtiğimiz 12 ay içerisinde bilinçli olarak yasaklı madde kullanarak
anti-doping kurallarını ihlal ettiniz mi?” idi.
Çalışma bu şekilde tasarlanmıştı, böylece iki sorudan
hangisini cevapladığını yalnızca sporcunun kendisi bilecekti. Sonrasında
istatistiksel analizler sonucunda kaç atletin doping itirafı yaptığına dair bir
yaklaşım hesabı yapıldı.
Elbette her atlet yer almadı ve yer alanlar da yalan
söylemiş yahut doğum tarihiyle alakalı soruyu cevaplamayı tercih etmiş
olabilir. Bu yüzden araştırmacılar elde ettikleri sonuçların gerçek değerlerin
de altında kaldığını düşünüyor.
Ekip önce 2012’de yayınlanmaya hazır bir makale oluşturdu
fakat taslak WADA’ya gönderildiğinde WADA başka bir şampiyona ile daha fazla
araştırma yapmak istedi. WADA’nın bunu talep etmekteki gerekçesini ise
araştırmacılar pek anlamamış.
Bu sene başında ise ekip ve WADA mutabakata varmış ve
Science dergisine çalışmanın yayınlanması için talep gönderilmiş. Dergi
reddetmiş ancak araştırmacılar bunun konudan kaynaklandığını düşünüyor. Science
dergisinin sözcüsü de sebebi açıklayamayacaklarını ama yapılan taleplerin büyük
çoğunluğunun zaten geri çevrildiğini söylemiş.
WADA çalışmayı desteklemeye devam etmiş ve başka yayınlara
da göndermiş. Fakat Mart ayında kuruluş, araştırmacılara çalışmayı yayınlamamalarını ve
IAAF’in değerlendirmesini beklemelerini söylemiş.
Teksas Üniversitesi’nden performans artırıcı ilaçlar üzerine
uzmanlaşmış John Hoberman, bu çalışmanın kafalardaki “doping, birkaç sapkın
atletin yaptığı vakalardır” algısını tamamen yıkacak cinsten bir araştırma
olduğunu söylemiş.
“Ya inanılmaz fazla sayıda sapkın kişi sporcu oluyor ya da bu artık normal insanların başvurduğu gayet rutin bir davranış.”
Mayıs ayında WADA’nın talebi üzerine hazırladığı raporu sunan eski başkan Dick Pound da New York Times’la yaptığı telefon görüşmesinde şunları söylemiş;
“Bu işin psikolojik bir boyutu var; kimse kimseyi yakalamak istemiyor. Bu yönde hiçbir çaba, teşvik yok. Ülkeler sporcuları yakalanırsa, sporlar da kendi branşlarındaki sporcular yakalanınca utanç duyuyor.”
Özellikle Dick Pound'un sözlerine kulak vermek lazım. İki rapor da antidoping kontrollerindeki çatlakları ortaya koyuyor. Problemin sporun ta iliğine işlediğini görmezden gelmek gibi bir lüks artık olmamalı ama ne yazık ki kazın ayağı öyle değil. Denklemde çok fazla değişken var, çok fazla etken var. Çakışan çıkarların belki de tek bir ortak noktası var, o da para. Kimsenin birbirinin kuyruğuna basmak istemediği danışıklı bir dövüş dopingle mücadele. Ortaya çıkan sporcuların büyük kısmı ise ya birilerinin kuyruğuna basıldığı için ya da ibret olsun diye çıkıyor.
Sayılar korkutucu seviyede. %29 demek çok düz bir mantıkla erkekler 100m finalindeki yedi kişiden (Bolt, 2011, hatalı çıkış) en az ikisinin dopingli olması demek. Başta WADA olmak üzere tüm antidoping kuruluşları kaç tane örnek alındığını söyleyerek göz boyuyor. Alınan örneklerin kaçının tahlil edildiğini bilmiyoruz. Kaçında EPO arandığını, kaçında ise sadece uyuşturucu maddelere bakıldığını bilmiyoruz. Aslında yapılan kontrollerle ilgili hiçbir şey bilmiyoruz.
Bilim ilerliyor, teknoloji ilerliyor, test imkanları artıyor, evet. EPO şunun şurasında 10-15 senedir tespit edilebilir durumda. WADA her sene yasaklı madde listesinde düzenleme yapıyor, yeni maddeler radara takılıyor. Ama doping her şekilde devam ediyor. Devam ediyor, çünkü şampiyonluk milyonlarca dolar demek. Devam ediyor, çünkü sporcu kazandıkça sponsor da kazanıyor. Devam ediyor, çünkü sporcu beklenti baskısını karşılamak peşinde. Çünkü kazanmak duygusu bir sporcu için en büyük haz, en büyük tatmin.
Devam ediyor, çünkü Olimpiyat altını silahsız bir savaşı kazanmak demek. Tüm antidoping sistemi politik müdahaleler ve çıkar çatışmaları yüzünden işlemez halde. Şu an ise dopinge karşı yapılabilecek en önemli şey doping yapıldığını kabul etmek.
Hiç yorum yok