Milan-Sanremo || En Uzun Gün

En uzun yarış profili.
Takvimin en uzun yarışına, muhtemelen uzun olacak bir yazı gider. O yüzden 1907 yılının Nisan ayına uzanmadan insanı ikilemde bırakan isim hadisesine kısa bir açıklık getiremeyelim; Sanremo mu San Remo mu? Poggio’ya gelindiğini belirten o sade tabelada ayrı yazılıyor. Şehre dair birkaç karede daha ayrı görülüyor ama Gazzetta ve başka başka yerlerde birleşik yazıldığı da oluyor. Hal böyle olunca “ikisi de olur” demekten başka çare kalmıyor.

Poggio.
Sezonun ilk Monument’i olan Milan-San Remo, UCI’ın 260km’lik etap limitinin üzerindeki tek yarış ve sezonun da en uzun yarışı; 298km. Takvimdeki dört kardeşiyle kıyasladığımız zaman Milan-Sanremo’nun diğer farklılığı da ortaya çıkıyor; Paris-Roubaix’de en güçlü klasikçileri, Lombardia ya da Liege’de ise tırmanış karakterli isimleri ön planda görürken Sanremo klasikçisinden, sprinterine her telden bisikletçiyi favoriler listesine koymamıza imkan sağlıyor. Cavendish’i Boonen ve Cancellara gibi iki muhteşem klasikçinin yanında favori olarak söyleyebiliyoruz.
Artık Paris’ten başlamayan Paris-Roubaix ve Liege’de bitmeyen Liege-Bastogne-Liege’in aksine adının hakkını verip Milano’nun göbeğinden start alır her zaman. Milano’nun arnavut kaldırımlı ara yollardan başlayan yolculuğun 134km’sinde Po Vadisi’nin düzlüklerinde, pirinç tarlalarının yanında seyrediyor bisikletçiler. Erken kaçış denemelerinin haricinde peloton, termal giysilerin altında kâh bir şeyler atıştırarak kâh gündemi tartışarak, fırsat oldukça ihtiyaç molası için kenara çekerek geçiriyor. Görece aksiyonsuz olsa da ilk bölümler, domestiklere büyük iş düşüyor; takım liderlerine yemek servisi, yağmurluk ulaştırma, vadinin ve mevsimin sert rüzgarlarından korumak gibi. 

Favoriler öğlen yemeklerini yerken wildcard ekipleri pelotonun önünde yer alıp biraz adlarından söz ettirebilmek için küçük kaçışlar deniyor. Yarışın orta noktasına geldiğimizde işler biraz kızışmaya başlıyor; Passo del Turchino. Sanremo’nun Poggio’yla birlikte en karakteristik sembollerinden biri olan tünel bölgesinde atak yapacak isimler niyetlerini ufak ufak belli etmeye, pelotonda küçük elenmeler başlıyor. Milan-Sanremo, sprinterlerin zafer kovaladığı tek klasik olmasından dolayı Passo del Turchino, klasikçilerin sprinterleri yormak için kadansı artırdıkları kritik noktalardan biri haline geliyor. İnişi tamamlayıp Akdeniz kıyılarına ulaştıktan sonra 50km’lik bir düzlük karşılıyor grubu. Düzlük diye rehavete kapılmanın hiç de sırası değil çünkü ilk kez 2009 yılında parkura eklenen La Manie tırmanışı var bu düzlüğün sonunda; geçen sene Cavendish’in ipin ucunu kaçırıp arkalara düştüğü nokta. Yarışın bitimine daha 90km varken bu 4km’lik tırmanış, sprinterleri silkelemek adına yine önemli bir nokta. Zaten RCS de sprinter dominasyonunun önüne geçmek adına ekledi La Manie’yi parkura; 2011’de Freire’nin geçen sene de Cavendish’in önüne geçtiği kesin. Ortalama %6.7’lik eğime sahip La Manie’nin inişi de tırmanışı kadar kritik, oldukça teknik.

La Manie inilip tekrar deniz kenarına dönüğümüz zaman da soluklanmaya vakit yok, peloton tam gaz yoluna devam ediyor. Geride kalanlar pelotona yetişmeye çalışırken ana grup, Capo Mele, Capo Cervo ve Capo Berta’daki minik eğimlerde kadansı ürkütücü noktalara çekiyor. 22km kala yarışın iki simgesinden birine, Cipressa tırmanışı var. Maksimum %9 olmak üzere ortalama %4’lük eğime sahip 5,6km’lik tırmanış ilk bakışta ürkütücü gözükmese de unutmamak lazım; Cipressa’ya varabilmek için 275km geride bırakmış oluyor peloton. Burada favorilerden ziyade kurmaylarının ataklarına şahit olabiliriz, çıkışta silkeleyip yine teknik olan bir inişle Poggio’da liderleri için hazır bulunmak isteyenler olacaktır.
Son 30km. Cipressa'dan Poggio'ya.
Dananın kuyruğunun kopacağı yer ise son 10km içerisinde; Poggio. Maksimum %8, ortalama %3.7lik eğimi ve 3.7km’lik uzunluğuyla Poggio, klasikçiler için sprinterlere Sanremo’nun kaç bucak olduğunu göstermeye çalışacakları, zafere giden son atağı yapacakları nokta. Yine oldukça teknik bir inişten sonra son Lungomare Italo Calvino’daki finishe giden 2.9km’lik düzlükte akla kara belli olacak. Yarış Freire’nin kazandığı 2007 senesine kadar Via Roma’da bitiyordu ancak 2008’deki yol çalışmaları ve çevre esnafın yoğun işleri dolayısıyla Lungomare Italo Calvino’ya taşındı. Bir Italo Calvino-sever olarak benim için, 298km’yi onun adıyla noktalamak çok daha güzel.

Hava koşulları yine kötü; Tirreno-Adriatico’da yumuşak koşullar bekleyen bisikletçileri felaket bir hava karşılamış ve 60’tan fazla isim abandone olmuştu. Belki de en zor Tirreno-Adriatico’lardan birini geride bıraktık ve İtalya’da havalar düzeleceğe benzemiyor. Zaten Sanremo her zaman yağmurun ve sisin yarışı olmuştur, ilk yıllarında 63 katılımcıdan yalnızca 4 tanesinin güç bela bisikletlerini sırtlarına taşıyarak bitirebildiği bir gün vardır. Rüzgarın nereden estiği kaçışlarda çok önemli olacak; kuyruk rüzgarını ardına alan bir Sagan’ı kim tutabilir?

Hazır Sagan demişken 300km’nin sonunda kimleri ön saflarda bekliyoruz ondan bahsedelim kısaca. Sağır sultan duymuştur artık bu Slovak delinin yaptıklarını. Geçen sezona girmesek bile şu son iki haftada yaptıkları Sagan’ı en büyük favori olarak göstermeye yeter de artar bile. Strade Bianche’de takım arkadaşı Moreno Moser’in ardından ikinci geldi, Tirreno-Adriatico’da iki muazzam ve iki çok farklı zafer elde etti; önce toplu sprint finishinde Cavendish ve Greipel’e tozunu yutturdu, sonra gitti Joaquim Rodriguez ve Vincenzo Nibali’nin peşinden inanılmaz sert olan Sant’Elpidio a Mare’yi tırmandı ve o felaket hava koşullarında, o zorlu inişte Nibali gibi bir iniş ustasını geride bıraktı. Kesinlikle çok güçlü, çok formda. İster sprint finishi olsun, ister Poggio’da atak, birileri Milan-Sanremo’yu kazanmak istiyorsa önce Sagan’la uğraşması gerekecek.

Cancellara. 2012’de hatırladıkça hala içimi sızlatan Ronde’deki kazasıyla köprücük kemiğini kırıp klasikler sezonunu es geçmek zorunda kalmıştı Spartacus. Şimdi ise iyileşti ve geri dönüşünü tescillemek istiyor. Sanırım çok zamandır ilk defa birinci favori olarak gösterilmiyor Cancellara ve bu onda çok farklı bir motivasyon oluşturabilir. Cancellara’yı unutmak gafletine düşülemez.

Gilbert. Akıl almaz 2011 sezonunun ardından geçen sezonu beklentilerin altında geçiren Ardennes Kralı bu sezon tekrar eski formuna dönme sinyalleri veriyor. İş Lungomare Italo Calvino’ya kalırsa Gilbert’in şansı olmayacaktır ama Poggio’da fark ettirmeden sıvışabilirse, yarışı tamamlayacak gücü var.

Nibali. Üst üste ikinci kez Tirreno’yu kazanan Messina Köpekbalığı da iyi durumda. Her ne kadar Sant’Elpidio a Mare’nin inişinde Sagan’a geçilse de morali de formu da yüksek. Cipressa’nın da Poggio’nun da inişleri oldukça teknik, doğru bir zamanlamayla başarabilir, neden olmasın?

Edvald Boasson Hagen, geçen senenin şampiyonu Simon Gerrans, Mark Cavendish, Tom Boonen, Thor Hushovd, Sylvain Chavanel gibi daha pek çok formda ve iddialı isim sayabiliriz. Ama ben açıkçası bir aksilik olmadığı sürece Cancellara ve Sagan arasında geçecek bir yarış bekliyorum. Sagan ve Cannondale sevgime rağmen Spartacus sona kadar gelirse, gönlüm ondan yana olacaktır.

Hiç yorum yok

Leave a Reply

Blogroll

Katkıda bulunanlar

About