Giro Günlüğü #1: Napoli'de Kazalı Belalı Açılış


Bu yazarsız, okursuz naçizane peloton günlüğünün bayramı niteliğinde bir üç haftanın başlangıcıydı dün. Napoli'nin içinde ufak bir turla İtalya gezisine başlayan peloton, Mayıs ayının geri kalanında da bu güzel memleketin inişli çıkışlı dağ yollarından küçük kasabalarına, her biri bir sanat manzarası şehirlerinden ücra köylerine kadar pek çok yerde saate ve birbirlerine karşı amansız bir mücadele verecek. Aslına bakarsanız o mücadelenin sprint ayağı başladı bile ve bugün de TTT (takım zamana karşı) etabıyla stratejik ayağının başlangıcına tanıklık edeceğiz. İlk günün bitişiyle sağlam bir başlangıç yapanlar, beklentilerin altında kalanlar, beklentileri aşanlar, ikinci günde fırsat kollayacaklar, onlara göz açtırmamaya çalışacak olanlar... Hepsinden biraz bahsedilecek bugün. Ve eninde sonunda iş benim gibi gevezelerin çenesinde değil pedallayanların kuvvetinde bitecek, tıpkı dün olduğu gibi...

Bu sezonun başından beri istediği gibi yarışamayan ve kazanamayan pek çok bisikletçi sayılabilir. Keza pek çok sürücü ve sürücü sayısına oranla kazanmaya değer pek az yarışma var ve kazanmak, doğası gereği, tek kişiye mahsus. Ama sezon başına oranla yaptıklarından ve kazandıklarından hiç memnun olmadığına kesinlikle emin olduğumuz tek bisikletçi vardı: Mark Cavendish. Cav, geçen sezon Sky'ın genel klasman umutları için "all-star" misali bir domestik kadrosunun kaymağını yemek yerine suyuna talim ediyordu ve bundan hoşnut olmayacağını anlamak zor değildi. Bu sezon da kendisinin çevresinde kurulan, efsane takım HTC-Highroad'a öykündüğü transfer seçimlerinden de bariz Omega Pharma-QuickStep'in yolunu tuttu. Yine de işler beklenildiği ya da en azından istenildiği gibi gitmiyordu, ta ki dün Manx Missile treni veya herhangi bir domestiği kalmamasına rağmen karmaşa içinde devam eden bir sprint bitişini santimlerle kazanana kadar.


Etabın açılışıyla Napoli'deki güzel manzaralar haricinde göze çarpan iki şey vardı: Pelotonun her zamankinden biraz daha fazla o müthiş büyük tur kalabalığı ve güzel güney şehrinin eski ve dar yollarının bu enerjik kalabalığa çıkardığı zorluklar. Yarış boyunca ufak tefek kazalar, teknik aksaklıklar, tekerlek değiştirmek için takım aracı bekleyen yarışçılar hiç eksik olmadı. İzleyicinin bu manzarayla ilgili tek bir dileği olabilirdi: Lütfen sprint bitişine turp sıkmasın. Şanslıyız ki, bir kaza oldu ancak bitiş heyecanını mahvedemedi. Ama etap sonunun kaderini önemli ölçüde etkiledi.

Son 20 kilometreye kadar bahsettiğim teknik aksaklıklar dışında çok da önemli bir şeyin olmadığı bir etap oluyordu. Bitişe kalan mesafeyi gösteren sayaç yirmiyi gösterdiğinde Cav'in treni, Cannondale'in OPQS çetesine erken tempo yaptırıp yarış sonunda esas adamı korumasız bırakmak için öne attığı Cameron Wurff'ü yakalamış, başka bir deyişle Cannondale'in kurnaz planı yavaş yavaş amacına doğru ilerlemeye başlamıştı. OPQS'in tam Wurff'ü yakaladığı sırada fark ettiği bu strateji, Cav'in ekibini mum gibi eritti ve son iki kilometrede en güçlü koruyucusunun da sağa çekmesiyle pelotonun en güçlü motoru kaderi, Orica-GreenEdge treni ve Elia Viviani karşısında tek başına kalmıştı. Tam burada, ucuz bir Hollywood filmi kahramanının hain bir tuzak karşısında çaresiz kaldığı anda şansının anlamsızca dönmesi misali bir şey oldu.


Pelotonun sprint bitişini hevesle kovalayan büyük bir bölümü dar Napoli yollarına sığamayan bir yarışçı yüzünden telef olmuştu ve Cannondale'in Cavendish'i kalabalıkta eritme planı da dolayısıyla suya düşmüştü. Önde en kalabalık ve en güçlü gözüken Orica-GreenEdge treninin, her zamanki, basiret yoksunluğu da tabloya eklenince, geçen sezon  başkalarının treninde kaçak yolcu olmaya alışmış Cavendish için kriz fırsata dönüşmüştü. Sonrası ise son beş yıldır ucundan köşesinden büyük turları takip eden bir izleyicinin alışkın olduğu bir görüntü: Son 500 metrede rakiplerinin sağından büyük bir kuvvet ve ivmeyle bitiş çizgisine güdümlenmiş Manx Füzesi, tekerlek farkıyla birinci olurken zaferin verdiği coşku ve mutlulukla kollarını kaldırıyor ve hemen yanında ona son santimlerde mağlup olmaktan bıkmış bir rakibi gidonunu yumrukluyor.

Kazası, belası, karmaşası ve heyecanı bol bir Giro açılışı böyle sona erdi dün. Bugünse er meydanında güreşir misali pedal çeviren yiğit sprintçiler yerine Demir Taht'a geçmek için birbirinin arkasından kırk türlü oyun çeviren haneler misali birbirini yiyecek genel klasman iddialıları sahneye çıkacak. Tek umudum sürekli muhafızlarının gücüyle muzaffer olan Wiggins'in hakkı kadar kazanması, gerisi içinse pedalın adaletine güveniyorum.

Hiç yorum yok

Leave a Reply

Blogroll

Katkıda bulunanlar

About